Atalarımızın bilmediği kelimeler, haller sözlüğü

Anda Kalmak ve Anı Biriktirmek

Eskiden kendini işine vermemişler için “eli işte, gözü oynaşta” denirdi. Günümüzde hiç kimse kendini işine vermiyor, herkes hep beraber eldeki cep telefonundaki bilumum sosyal medya mecralarına akıyor. Telefonda konuşurken, WhatsApp’tan mesaj atıyor, mesai saatleri dahilinde telefonu sessiz moda alıp oyun oynuyor, vidyo izliyor, ama dilinden de “anda kalmak” tabirini düşürmüyor.

Sokağa çıkıp sorsak “An nedir?” diye, kaç kişi bilebilir acaba.

İki kadın markette karşılaştı. Selamlaştılar. Ne yapıyorsun faslına “Zehra Abla’nın kahvesini yapıp geldim” diye özetledi biri ötekine.

Ne yapıyorsun diye sohbeti başlatmış olan “Kendisi yapamıyor değil mi?” diye sordu kederle.

“Cezveyi deviriyor, eli kavrayamıyor, makine kahvesini de yapamıyor. Öğretmen kızı var, gelip geçerken annesine uğrasa ne olur.”

“Ben onu Instagram’da görüyordum hesabını kilitlemeden önce. Anda kalıyorum diyordu hep. Neresi ki orası?”

“Anda kalacağına arada anasına da uğrasa iyi olacak.”

Modernliğin hafızası fotoğraf makinasıydı. Post modernliğin hafızası vidyolar.

Modernliğin metali çelikti, post modernliğin maddesi plastik.

Osmanlı Cemiyeti hatıra biriktirmeyi yukarıdan aşağıya bir hareketlilik içinde öğrendi.

Fotoğraf makinesi 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Türk toplumunun hayatına giriyor. Abdülhamit’in oğullarının sünnet kıyafeti ile kartpostallaştırılan fotoğrafları, halkın fotoğraf üzerinden anı biriktirmesine meşruiyet kazandıran, Müslüman halkı suret ile birleştirip bütünleştiren bir dönüm noktası.

İlk zamanların dini bütün adamlarının/kadınlarının makine karşısında sanki dövüşecekmiş gibi bakan gözleri/pozları zamanla yerini objektife ilan-ı aşk eden bir bakışa bıraktı.

Aile tarihimiz en çok fotoğraflarımızdan okunuyor artık. Günceli yorumlamak için geçmişin aile fotoğraflarına dikkat kesiliyoruz.

Sosyal medyayla birlikte anı biriktirmek ile veri sunmak birbirine karıştı. Bir tarafta her an ebeveynleri tarafından fotoğrafı çekilen bezgin çocuklar var diğer tarafta çocuklarının mahremiyetini korumaya çalışan ebeveyn dikkati. Fakat iki kesimdeki çocuklar da şikayetçi. Birinci gruptakiler her an fotoğraflarının çekilip sağda solda paylaşılmasından rahatsız, diğerleri hiçbir anını paylaşmayan ebeveynlerinin kendilerini ne kadar sevdiklerini arkadaşlarına bir kere bile gösterememekten.

Eltisi “Ben çocuğum için ne anılar biriktirdim” dedi. Kadın küçük kızını alıp gerekli birikimi henüz yapamamış olmanın ıstırabı ile lunaparka gitti. Kucağında çocuk ile selfi yaparken kaza geçirdiler. Anne ve bebek düşerek öldü. Parçalanan cep telefonunda tek bir pozları bile kalmadı.

Selfi çekerken ölenlerin sayısı yıldan yıla artış gösterdiği için tehlikeli selfiler için uyarı programı üzerine çalışılıyorMUŞ. Hee, tabi tabi. Sigara paketinin üzerindeki “sigara sağlığa zararlıdır” sözü gibi bir şey olur muhakkak.

En canlı en ciddi tartışma programlarında, ağzından dökülecek kelama kulağını dayamış milyonlara karşı “atıyorum” diye lafa başlıyor kerli ferli adamlar. “Atıyorum” diyor ve rakamlar sıralamaya başlıyor. Ne seyredenler ne de onlar adına konuğuna soru sormaktan mesul olan sunucu “Beyefendi! Atmasak…” diyemiyor. Atmak meşrulaşıyor.

Yeni kelimeler dilimize ya yeni bir icadı, yeni bir hali karşılamak üzere giriyor ya da bir zihniyet değişiminin göstergesi olarak. “Atıyorum” kelimesi dilimizde halen yaşamakta olan, halk arasında sık kullanılan “söz temsili, söz gelimi, diyelim ki, farz edelim ki…” gibi ifadelerin yerine kullanılıyor. Demek ki bir ihtiyacı karşılamak üzere girmemiş dilimize. “Atıyorum” kelimesi büyük ihtimal yabancı dili bilen ama kendi dilini bilmeyen çevirmenler eliyle yapılmış dizi film seslendirmeleriyle gelip yerleşti zihnimize.

Atmakla meşhur avcıların yerini kamusal alanın uzmanları alıyor. Ama bir farkla. Avcılar attıklarını kabul etmezlerdi. Kamusal alanın uzmanları ise kendi uzman olmadıkları alanlarda rakamların dünyasına müracaat etmeleri söz konusu olduğunda “Atıyorum” diye başlıyor cümleye. Atıyor. Attıkça atıyor. Atmak bir itibar göstergesi oluyor. Bir performans hamlesi.

Atmadan devam etse konuşmasına. Konuyla ilgili rakamları bilmediğinden bahsetse, “farz-ı muhal” diye sözün encamını açsa, toplasa… Olmaz. Farz-ı muhalde, muhal bir örnek üzerinden yapılan tahlil söz konusu. Oysa konuşmacının niyeti muhal bir örnekten yola çıkarak sözün düğümünü çözmek değil. Konuşmacının niyeti rakamların, raporların dünyasında yol almak. Rakamların, raporların dünyasından kendi konuşmasına dayanak bulmak.

Meraklısı için not: Atalarımızın bilmediği hallere dair sözlüğe “a” harfinden başladık. Aklınıza gelen halleri yorum olarak yazarsanız sözlük yazımına katkı sunmuş olursunuz.

Related Posts

Mevduat faizlerinde artış sürüyor: 100 bin TL’nin getirisi katlanıyor!

Bankaların vadeli mevduat faiz oranlarında önemli artışlar yaşanıyor. Yatırımcılar, yüksek faiz fırsatlarıyla birikimlerini değerlendirme şansı buluyor. Peki 100 bin TL’nin aylık getirisi ne kadar? Hangi banka en yüksek faiz oranını veriyor? İşte ayrıntılar…

İstanbul ateşten gömlek! 4 kişi çalışsa da yine geçinemiyor

Ülkede hayat pahalılığına paralel artan yoksulluk İstanbul Planlama Ajansı (İPA) verileri ile bir kez daha ortaya çıktı. İPA nisan ayına ilişkin İstanbul’da dört kişilik bir ailenin yaşam maliyetini hesapladı.Asgari ücretin 22,102 lira olduğu …

Gram altın yeniden 4 bin TL’yi aştı! Altın fiyatlarında düşüş bitti mi?

Gram altın geçtiğimiz günlerde peş peşe düşüş yaşadıktan sonra bugün 16 Mayıs 2025 itibarıyla 4 bin TL sınırını yeniden aşarak 4 bin 30 TL seviyelerinde işlem görmeye başladı. Durum böyle olunca akla gelen ilk soru altın fiyatlarında düşüş bitti mi oldu. İşte altının geleceği ve altın ile ilgili yaşanan son gelişmeler…

SAFER’in ilk fazı tamamlandı

Türkiye’nin dondurulmuş gıda ve margarin pazarı şirketlerinden Kerevitaş, Avrupa Birliği ve TÜBİTAK iş birliğiyle hayata geçirdiği sürdürülebilir tarım projesi SAFER’ın (Smart Agriculture Fields in the Europe Region) ilk fazını tamamladı.

Türkiye ile Avrupa’nın farkı! Akıllara durgunluk verdi

En az mesai saati olan ülkelerde yaşayanlar genel olarak en iyi ücreti alırken en çok mesai saati yapılan ülkelerdeki çalışanların ise en düşük ortalama ücret aldığı görüldü. Türkiye de bu listede zirvede yer alıyor.

Ten yükü

Nihat Hayri Azamat ile yarım asra yaklaşan bir arkadaşlığımız var . 1974’te çıkan Yeni Sanat dergisinde şiirleri yayımlanmıştı. Daha sonra bunları Fırtınayı Kucaklamak (1976) adıyla kitaplaştırdı. Bu ismi çok beğenmiş kendisinden ödünç alarak bir deneme kitabıma koymuştum. Prof. Dr. İsmail Kara ile imam hatipte sıra arkadaşı olan Azamat İÜ. Ed. Fak. Felsefe bölümünü bitirdi. Bir süre İÜ. Merkez Ktp. Yazma Eserler Böl. çalıştı. Marmara Üniv. Tarih Böl.’de doktora yaparak akademiye intisab etti. 2013’te